Uluslararası Af Örgütü, Halkların Demokratik Partisi (HDP) hakkında Anayasa Mahkemesi'nde (AYM) süren kapatma davasıyla ilgili bir açıklama yayımladı.
Uluslararası Af Örgütü, Halkların Demokratik Partisi (HDP) hakkında Anayasa Mahkemesi'nde (AYM) süren kapatma davasıyla ilgili bir açıklama yayımladı.
Yapılan yazılı açıklamada; Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) lideri Devlet Bahçeli’nin “terör bağlantıları” iddiaları nedeniyle kamuya açık olarak defalarca HDP’nin kapatılması yönünde çağrıda bulunmasının ardından Mart 2021’de Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı HDP'nin kapatılması istemiyle Anayasa Mahkemesi’nde dava açtı. Anayasa Mahkemesi, “HDP’nin terör örgütü için bir odak haline geldiği” iddialarına ilişkin yeterli delil sunmadığına hükmederek iddianameyi Başsavcılığa iade etti. Mahkeme, Haziran 2021’de Başsavcılığın yeniden ilettiği iddianameyi kabul etti.
İddianame, HDP’nin “devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne” aykırı eylemlerde bulunduğunu ve partinin bu tür eylemlerin odağı haline geldiğini öne sürüyor. HDP, 5 Kasım 2021’de Anayasa Mahkemesi’ne ön savunmasını sunarak partiyi kapatma girişimine itiraz etti. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, iddianamede adı geçen 451 kişinin yazılı savunmalarını beklemeden ve incelemeden 30 Kasım’da esas hakkındaki mütalaasını sundu. Mayıs 2022’de Başsavcılık yetkilileri HDP’ye karşı iddiaları haklı gösterdiği öne sürülen ek delilleri mahkemeye sundu ancak savcılığın davaya konu suçlamasını destekleyecek somut delil sunmadı. Ocak 2023 başında Anayasa Mahkemesi, partinin, diğer tüm parlamento grupları gibi hak sahibi olduğu hazine yardımlarının yatırıldığı banka hesabına tedbiren bloke konulmasını istedi. Bloke kararı Mart 2023’te, HDP’nin itirazı üzerine oyçokluğuyla kaldırıldı. HDP’nin 11 Nisan 2023 tarihli duruşmada savunmasını sunması bekleniyor.
HDP, 1993’ten bu yana Türkiye’de anayasaya aykırı eylemlerde bulunma iddiasıyla kapatmayla sonuçlanabilecek bir davayla karşı karşıya kalan sekizinci Kürt tabanlı sol siyasi partidir. Bu süre boyunca beş siyasi parti PKK ile iltisaklı olma suçlamasıyla kapatıldı. Diğer iki parti kendi kendini feshetti. Türkiye’nin taraf devlet olduğu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Kürt tabanlı siyasi partilerin kapatılmasını izleyen tüm başvurularda, her şeyden önce bu partilerin kapatılmasının “acil bir toplumsal ihtiyacı” karşıladığının makul bir biçimde söylenemeyeceği gerekçesiyle birçok kez Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) Madde 11 bakımından ihlal kararı verdi.
Kürtlere ilişkin toplumsal ve siyasi sorunları gündeme getirdiği için kapatılan ilk siyasi partinin, PKK kurulmadan çok önce, 1971’de kapatılan Türkiye İşçi Partisi (TİP) olduğunu belirtmek önemlidir.
Bugüne kadar Türkiye, siyasi partilerin kapatılması veya bu partilerle ilişkilendirilen kişilere getirilen diğer kısıtlamalara dayalı insan hakları ihlalleri tespitinde bulunan AİHM kararlarını uygulamakta başarısız oldu. Bu kararlar, yetkililerin HDP’li milletvekillerinin dokunulmazlıklarını kaldırarak adil olmayan bir biçimde yargılanmalarının önünü açtığı davalar ile terörle mücadele yasalarının ifade ve örgütlenme özgürlüğü haklarını gereksiz yere kısıtlamak için kullanıldığı davaları kapsamaktadır. Örneğin Aralık 2020’de, AİHM Büyük Daire, HDP’nin eski eş genel başkanı Selahattin Demirtaş’ın tutukluluğu ve yargılanması nedeniyle Türkiye’nin, Demirtaş’ın diğer haklarının yanı sıra kişi özgürlüğü ve güvenliği (Madde 5), ifade özgürlüğü (Madde 10) ve seçme ve seçilme haklarını (AİHS Ek 1. Protokol Madde 3) ihlal ettiğine hükmetti. Mahkeme aynı zamanda, çok geniş bir biçimde oluşturulan ceza kanunlarının, özellikle de 3713 Sayılı Terörle Mücadele Kanunu ve geniş yorumunun, siyasi muhalefeti ifade etmeyi de içeren bir dizi meşru faaliyeti cezalandırmak için kullanıldığı sonucuna vardı. Ayrıca, AİHM, siyasi muhalifler hakkında Ceza Kanunu veya Terörle Mücadele Kanunu’nun çeşitli maddelerinden açılan ceza soruşturmaları sonucunda ifade özgürlüğü hakkına hukuki dayanaktan yoksun ve orantısız müdahalelerde bulunulduğunu tespit etti.
Uluslararası Af Örgütü, Türkiye yetkililerini, uluslararası insan hakları hukuku kapsamındaki yükümlülüklerinin gereğini yerine getirmeye ve bu hakların gerektiği gibi korunmasını sağlamak için AİHS, sözleşmenin protokolleri ve geçmiş AİHM karalarına uymaya çağırmaktadır.
HDP’nin kapatılması, ifade ve örgütlenme özgürlüğü haklarının ihlali olur ve Türkiye’de insanların kamu işlerinin yürütülmesine katılma imkanını ciddi ölçüde zayıflatır. Uluslararası Af Örgütü, Türkiye yetkililerini, uluslararası insan hakları hukuku kapsamındaki yükümlülüklerinin gereğini yerine getirmeye ve bu hakların gerektiği gibi korunmasını sağlamak için AİHS, sözleşmenin protokolleri ve geçmiş AİHM karalarına uymaya çağırmaktadır. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı özellikle, AİHM’in, son yıllarda Türkiye yetkililerinin siyasi partileri kapattığı benzer koşullar nedeniyle örgütlenme hakkı ihlalleri tespit ettiği önceki kararlarını dikkate alarak HDP’ye karşı kapatma istemiyle açtığı davayı geri çekmelidir.
İlaveten, Uluslararası Af Örgütü, Anayasa Mahkemesi’ni, mevcut davayla alakalı olan ve vereceği karar için yol gösterici bir temel görevi görmesi gereken çok sayıda bağlayıcı AİHM kararını göz önünde bulundurmaya çağırmaktadır. Türkiye devleti, yargı erki dahil bir bütün olarak uluslararası insan hakları hukukunu korumakla ve ülkedeki herkesin örgütlenme özgürlüğü hakkını özgürce kullanabilmesini güvence altına almakla yükümlüdür.
HDP’YE yöneltilen suçlamalar
HDP 2012’de kuruldu ve 2018 genel seçimlerinde, seçmenin yaklaşık yüzde 12’sine karşılık gelen 5,8 milyon oy aldı. HDP’nin kapatılması istemiyle hazırlanan 843 sayfalık iddianame partinin “PKK/KCK terör örgütünün amaçları doğrultusunda gerçekleştirilen eylemlerin odağı” haline geldiğini öne sürüyor ve Türkiye ile PKK arasında 2013-2015 yılları arasında yapılan barış müzakereleri dönemindekiler de dahil olmak üzere HDP yöneticileri ve üyelerinin siyasi faaliyetleri ve açıklamalarının ayrıntılarına yer veriyor. İddianame aynı zamanda eski ve mevcut 520 parti yöneticisi ve üyesi hakkında, ağırlıklı olarak “terör örgütü propagandası yapmak” ve “silahlı örgüt üyeliği” suçlarından devam eden kovuşturmalara ve davalara atıfta bulunuyor.
İddianameye göre HDP üyelerinin kamusal açıklamaları ve gösterilere katılımı, PKK talimatları doğrultusunda gerçekleştirildi. Bu faaliyetler, iddianamedeki suçlamaların büyük bir bölümünü oluşturmakta ve HDP’nin “devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne aykırı eylemlerin odağı haline geldiği” iddiasına kanıt olarak sunulmaktadır.
İddianame aynı zamanda, “partinin hak, özgürlük ve demokrasi kılıfı ile sunduğu eylemlerin silahlı terör örgütünün hiyerarşik yapısı içerisinde gerçekleştirildiğini” savunmaktadır. Başsavcı, PKK ile HDP arasında “organik bir bağ” olduğunu iddia ederek bu iddiasını PKK’nın kurulduğu 1978 ile 2016 yılları arasında örgüt kararlarının alındığı kongreler, konferanslar ve genel kurul toplantılarına ait belgelerle desteklemektedir. İddianameye göre, HDP ile PKK/KCK arasında, partinin kapatılmasını gerektiren “yapısal benzerlikler” var. Ayrıca iddianame, HDP ve daha önceki Kürt tabanlı partilerin, PKK’nın 1990’daki Kongresinde silahlı eylemlerle siyasi faaliyetlerin birlikte yürütülmesi kararının ardından kurulmuş olmasının, iki olay arasındaki ilintiyi gösterdiğini öne sürmekte ancak bu iddiayı haklı gösterecek bir kanıt sunmamaktadır.
AİHM daha önce 2002’de HEP, 2010’da HADEP ve 2016’da DTP’nin kapatılmasına ilişkin benzer davalarda verdiği kararlarda, Anayasa Mahkemesi’nin bu siyasi partilerin savunduğu politikaların başlı başına terör eylemlerini destekler nitelikte görülebileceği yönündeki kararını gerekçelendirmediğine hükmetti. Anayasa Mahkemesi kararlarını ayrıntılı olarak inceleyen Venedik Komisyonu’na göre, “Türkiye’de parti kapatmada sık sık anayasal ve yasal kaideleri işe koşma ve uygulama geleneği var” ve bu da “bir siyasi partinin yasaklanmasını son derece kolaylaştırmakla kalmayıp, aynı zamanda bu kaidelerin Avrupa standartlarına aykırı bir şekilde uygulanmasına yol açmaktadır.”
PKK ile HDP arasında organik bir bağ olduğu iddiası kısmen, “terörün” Türkiye mevzuatındaki muğlak ve aşırı geniş tanımından kaynaklanıyor. Bu mevzuat genellikle keyfi bir şekilde ve zayıf delillere dayalı olarak uygulanıyor. AİHM emsal niteliğindeki Işıkırık/Türkiye Kararı’nda, “TCK Madde 220/6’nın, AİHS Madde 11 kapsamındaki [toplanma özgürlüğü] hakkına keyfi müdahaleye karşı başvurucuya yasal koruma sağlamadığı ve bu nedenle uygulanmasının ‘öngörülebilir’ olmadığı” tespitinde bulundu. Yine Demirtaş/Türkiye Kararı’nda AİHM, “TCK Madde 14’ün lafzının, yerel mahkemelerin yorumlamaları ile de birleşince, yerel makamlar tarafından yapılacak keyfi müdahalelere karşı yeterli koruma sağlamadığına” hükmetti. Benzer şekilde, Venedik Komisyonu’na göre, “TCK Madde 314’ün uygulanmasında yerel mahkemeler birçok davada kişinin silahlı örgüt üyeliğini son derece zayıf delillere dayanarak karara bağlamaktadır.”
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı aynı zamanda, yetersiz veya zayıf kanıtlara dayanarak HDP’nin eski ve mevcut 451 üyesine beş yıl siyaset yasağı getirilmesini ve partinin banka hesaplarının dondurulmasını talep etti.
Örgütlenme ve ifade özgürlüğü hakları saldırı altında
AİHS Madde 11 ve Türkiye’nin de taraf olduğu Uluslararası Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesi (ICCPR) Madde 22’de yer alan örgütlenme özgürlüğü hakkı, siyasi parti faaliyetlerini korur ve siyasi parti kurma veya bunlara katılma hakkını güvence altına alır.
Venedik Komisyonu ile barışçıl toplanma ve örgütlenme özgürlüğü hakkına ilişkin BM Özel Raportörü’nün belirttiği üzere, siyasi partilerin aynı zamanda ICCPR Madde 19 ve AİHS Madde 10 uyarınca fikir sahibi olma, fikirlerini özgürce ifade etme ve devlet yetkililerinin müdahalesi olmadan bilgi talep etme, edinme ve açıklama haklarını kullanabilmeleri gerekir.
AİHM’e göre “[siyasi partilerin] faaliyetlerinin, ifade özgürlüğünün kolektif kullanımının bir parçası olması başlı başına, siyasi partilere, Sözleşme’nin 10. ve 11. Maddeleri uyarınca korunmayı talep etme hakkı verir.”
Örgütlenme özgürlüğü hakkı mutlak olmasa da bu hakka yönelik kısıtlamalar ancak kesin ve erişilebilir yasalarla getiriliyorsa, uluslararası insan hakları hukuku gereğince izin verilen bir veya birden fazla amaca hizmet ediyorsa ve bu meşru amaç doğrultusunda gerekli ve orantılıysa haklı gösterilebilir.
Türkiye yetkililerinin, HDP’nin siyasi hedeflerini ve eylemlerini güç kullanarak gerçekleştirmeye çalıştığı iddiaları dayanaktan yoksundur. İddianamenin önemli bir bölümü HDP’nin 2013-2015 yılları arasındaki faaliyetlerini kapsadığı halde bunlar, PKK ile Türkiye devleti arasında o dönemde hükümetin isteğiyle yürütülen barış süreci bağlamında sunulmamaktadır.
AİHM, bir siyasi partiyi kapatmak için sunulan gerekçelendirmenin “acil bir toplumsal ihtiyacı” karşılaması ve ilke olarak (i) varlığının kanıtlandığı varsayıldığında, meşru bir amaca yönelik riskin yeterince yakın bir risk olduğu hususunda makul kanıt bulunup bulunmadığını; (ii) ilgili siyasi parti liderleri ve üyelerinin eylemleri ve konuşmalarının bir bütün olarak partiye mâl edilip edilemeyeceğini ve (iii) siyasi partiye mâl edilebilecek eylemlerin ve konuşmaların, partinin tahayyül ettiği ve savunduğu, Sözleşmeye içkin değerlerle bağdaşmayan bir toplum modeline dair net bir resim sunan bir bütün oluşturup oluşturmadığını değerlendirmesi gerektiğini açıkça belirtmiştir.
BM İnsan Hakları Konseyi’nin belirlediği üzere, bir Anayasanın veya diğer herhangi bir hükümet politikasının değiştirilmesini barışçıl biçimde savunmak, siyasi partileri kapatmak bir yana, siyasi partilere kısıtlama getirmek için dahi bir sebep olmamalıdır.
Venedik Komisyonu devamla, “siyasi partilerin yasaklanması veya kapatılması, ancak, demokratik anayasal düzeni ortadan kaldırmak, böylece anayasa ile güvence altına alınan hakları ve özgürlükleri zayıflatmak için bir siyasi araç olarak şiddet kullanılmasını savunan veya şiddet kullanan partiler bakımından haklı görülebilir” ifadelerine yer vermektedir.
Siyasi partiler dahil bir örgütlenmenin faaliyetlerinin durdurulması veya zorla kapatılması, örgütlenme özgürlüğü hakkına getirilebilecek en ağır kısıtlamalardan biridir ve bu kısıtlamaya ancak ulusal güvenlik veya kamu düzenine yönelik açık ve yakın bir tehdidin varlığı halinde başvurulabilir. Bu yöndeki bir karar, ulaşılmak istenen meşru amaç doğrultusunda muhakkak gerekli ve orantılı olmalıdır ve ancak daha hafif tedbirlerin yetersiz kalacağı durumlarda alınabilir.
Siyasi partiler dahil bir örgütlenmenin faaliyetlerinin durdurulması veya zorla kapatılması, örgütlenme özgürlüğü hakkına getirilebilecek en ağır kısıtlamalardan biridir ve bu kısıtlamaya ancak ulusal güvenlik veya kamu düzenine yönelik açık ve yakın bir tehdidin varlığı halinde başvurulabilir. Bu yöndeki bir karar, ulaşılmak istenen meşru amaç doğrultusunda muhakkak gerekli ve orantılı olmalıdır ve ancak daha hafif tedbirlerin yetersiz kalacağı durumlarda alınabilir.
Uluslararası Af Örgütü, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın HDP hakkında iddianame hazırlarken, AİHM’in Türkiye açısından bağlayıcı olan ilgili kararlarını ve Venedik Komisyonu ile barışçıl toplanma ve örgütlenme özgürlüğü hakkına ilişkin BM Özel Raportörü’nün ek uzman görüşlerini dikkate almadığı sonucuna ulaşmıştır. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı HDP’nin kapatılması istemiyle açılan davayı, yalnızca örgütlenme ve ifade özgürlüğü haklarının barışçıl kullanımından kaynaklandığı için geri çekmelidir. Ayrıca, Anayasa Mahkemesi, ülkedeki insanların ifade ve örgütlenme özgürlüğü haklarını misillemeye uğrama kaygısı taşımadan, özgürce ve güvenli bir şekilde kullanabilmesini tesis etmek için AİHM’in bu davaya uygulanabilir ilgili kararlarında belirlediği standartlara uyulmasını sağlamalıdır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı iddianameyi ilk olarak 17 Mart 2021’de Anayasa Mahkemesi’ne sundu. Mahkeme 31 Mart’ta, “devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne” aykırı olduğu ileri sürülen, ancak soruşturma ve kovuşturma konusu olması dışında bir gerekçeye yer verilmeyen eylemler ile Partinin bu eylemlerin odağı haline gelmesi arasındaki ilişkinin kurulmamış olması gibi usul eksiklikleri nedeniyle iddianameyi reddetti.