asapların et doğradığı bir sahne ile başlayan filmi hatırlar mısınız? Satırla kemiklere vurulan, terlerin damladığı ve kırılma seslerinin kulaklarımızı esir aldığı o bohem sahneler geldi mi hatırınıza? Kanların, kokuların, çocukluğumuzun, uyku ve yeme bozukluklarımızın birbirine karıştığı anlardan, izlence mi yoksa işkence mi belli olmayan sahnelerden söz ediyorum. Çocukluk çağımızın flu kameraları ile çekilen sahnelerden. Bu coğrafyada çoğumuz şahit olduk bunlara ve hatta çok daha ilerisine. Dini inanışlar gereği kan ile büyütüldük. Bazen kapılarımızın bazen de alınlarımızın üstüne sürüldü yetişkinlerce. Onlara henüz yetişemediğimizi anlatamadık belki. Çoğunluk mubah gördü ama kimse pedagojik yönünü tartışmadı hane içerisinde. Bugün ‘’Kurban Addetme’’ ibadeti ile ‘’Çocukluk Çağı Travması’’ arasındaki ilişkiyi incelemek için doğru bir zamandayız. Doğru bir zamanda mıyız?
Kasapların et doğradığı bir sahne ile başlayan filmi hatırlar mısınız? Satırla kemiklere vurulan, terlerin damladığı ve kırılma seslerinin kulaklarımızı esir aldığı o bohem sahneler geldi mi hatırınıza? Kanların, kokuların, çocukluğumuzun, uyku ve yeme bozukluklarımızın birbirine karıştığı anlardan, izlence mi yoksa işkence mi belli olmayan sahnelerden söz ediyorum. Çocukluk çağımızın flu kameraları ile çekilen sahnelerden. Bu coğrafyada çoğumuz şahit olduk bunlara ve hatta çok daha ilerisine. Dini inanışlar gereği kan ile büyütüldük. Bazen kapılarımızın bazen de alınlarımızın üstüne sürüldü yetişkinlerce. Onlara henüz yetişemediğimizi anlatamadık belki. Çoğunluk mubah gördü ama kimse pedagojik yönünü tartışmadı hane içerisinde. Bugün ‘’Kurban Addetme’’ ibadeti ile ‘’Çocukluk Çağı Travması’’ arasındaki ilişkiyi incelemek için doğru bir zamandayız. Doğru bir zamanda mıyız?
Bir canlının canını başka bir canlının cansız olana sunma ibadeti diye sözlük tanımı verebilirim ‘’Kurban’’ tanımı için buradaki ilk iki canlı hayvan ve insan, sondaki cansız ise Tanrı kavramına dair bir atıf. Allah, Rab, Hüda, Homa, Xwedê, Aloha, Astvats veya kendi dilinizde nasıl karşılarsanız bu soyut kavramı. İbadetlerin tamamı din veya inanış gereği değişmeksizin soyut bir yönelim gerektiriyor. Fakat bireyler gelişim özelliklerine göre bazı yaş dönemlerinde bu soyut kavramları anlayamayabiliyor. Uzun zamandır cinsiyet ayrımı yapılmaksızın 12 yaş bir sınır olarak belirlenirdi. Sonrasında cinsiyet ayrımı yapılarak yaş verilmeye çalışıldı. Bir süre sonra cinsiyet yerine soyuta ve dijitale maruz kalma, genetik yatkınlık gibi ayrımlar başladı. Pandemi denen koşu yarışındaki dönüş ile herkes yan yana geldi. Yaklaşık 3 yıllık ekran arkadaşlığı ile bu yaşın tek rakamlı yaşlara kadar gerilediği yönünde yapılan çokça çalışma mevcut. Fakat buna rağmen bir şeyler ters gitmiyor mu?
İşin özünde bir çeşit dönem çatışması var. İbadet sırasında buna şahit olan insanların yaş dönemleri bu yüzden önemli. Yahut travma konusunu ‘’Çocukluk Çağı’’ diye ekstra nitelendirmemizin özü bu husus. Biz yetişkinler yapılan şeyin dini manasını veya beşeri anlamını kavrayabiliyoruz. Bu yetişkin olmanın değil de soyut düşünme becerilerimizin gelişmiş olmasının bir işareti. Ancak çocuklarda bu dönem özellikleri erginleşmediği için karşılarında olan şeyleri barbar bir katletme, katletmeyi ayin haline getirme, öldürmeyi kutsallaştırma, öldüreni kahramanlaştırma olarak görebiliyorlar.
‘’Yapma be Haydar, eskide kaldı bunlar’’ dediklerinizi duyar gibi olup duymamayı tercih ediyorum. Bu coğrafyada hala kırsal gerçeği var. Bu coğrafyada hala kurban kanı alnına sürülmeye çalışılan çocuklar olacak. Bayram öncesinde bu yazıyı sunmamızın sebebi de zaten ‘’Önleyici Psikolojik Danışma’’ alanına dair yapılan bir çalışmanın ürünü değil mi? Soruları çoğaltmaya devam edelim mi? Örneğin çocuklar ısrarla bunu izlemek istediği zaman ne yapacağız?
İki haftada ‘’Pedagog’’ unvanı alan, diğer iki haftada da ‘’Uzman’’ nişanesi takılan Ağabey/Ablalardan uzak birkaç şey söyleyip kaçalım bu konuya dair. Çocuğu çocuk yapan esas olgu içerisinde sürekli beslediği merak duygusudur. Bu duygu çocukta bazı dürtülere de yol açabilir. Yasakları çiğneyebilmek için özel yollar oluşturabilir. Kapı deliklerinden bir şeyler izleme, kulakları bir yere dayayıp ‘’duymaması gerekenlerin tembihlendiği şeyleri’’ duymaya çalışma gibi çokça durum yaşanabilir. Önemli olan ‘’Bayram’’ kavramıdır. Ülkemiz Kurban Bayramı kavramı yerine ‘’Şeker Bayramı’’ tanımı üreterek biz terapistlerin elini güçlendirmiştir.
Bu sayede hem ekonomik düzeyde kurbana ulaşamayan yetişkinler kendilerini kötü hissetmemiş hem de çocuklar Bayram ile Şeker kavramlarını zihnen eşleştirmiş ve ölüm/öldürme gibi Thanatos’a dair fikirleri belleklerinden uzaklaştırmıştır. Şeker Bayramı kavramını bulan her kimse alana yaptığı katkı için kendisine şükranlarımı sunuyorum. Yeni sorular geliyor aklıma yazdıkça. Umarım gelen soruların cevapları da gelir aynı yere. Umarım geldiği yerde benzeri zıt eşleşmeler yaşamaz. ‘’Anne/Baba, Thanatos nedir?’’ diye bir soru duymanız imkânsıza yakın olsa da ‘’Ölüm nedir? Ölünce ne olur?’’ gibi sorular ile şu süreçte karşılaşmanız oldukça mümkün. Peki, nedir ölüm? Evet, biz biliyoruz Haydar da çocuğa nasıl açacağız bunu yahu?
Ölmek bir kavram olarak somut görünüyor. Bir beden vardı, dikeydi ancak artık dikey duramayacak. Bundan sonraki yaşamına yatay devam edecek. Neden? Çünkü yoruldu. Yorulduğu sıralarda ağlamaya başlayan çocuklar ülkemize hayırlı olsun. Yorulmak ile ölmek şemalarını eşleştirmeyi başardınız. Yakın zaman içerisinde kapımızı çalacaksınız. Hocam, keşke uyudu deseydim değil mi? Uyku bozuklukları hanenize hayırlı olsun. Gece kâbusları, değişen yatak ve yastık düzeni, uyunmadığı için eşlik eden gün içi huzursuz duygu durumlar, sabaha karşı daha sık görülen enürezis (alt ıslatma) ve ‘’Hocam bebekken yaptığı hareketleri tekrar yapmaya başladı, ne oldu bu çocuğa anlayamadım’’ diye yanıma koşan çoğunlukla anneler için regresyon (gerileme/geri çekme) tanımına ayrıntılı değinmemiz gerek.
Bunları uzun uzun açmayacağım ancak cepte kalması gereken bir anahtar sunabilirim. Çocuk, kendini güvende hissetmediği durumlarda; daha önce güvende hissettiği durumlara, şahıslara, rutinlere geri döner. Yetişkinler ise çoğunlukla bunu anlamadığı için buna bir çeşit davranış problemi gibi yaklaşırlar. ‘’Uyuyan ölür, dinlenen ölür, uzanan bir daha kalkamaz, tatile giden bir daha dönemez, cennete gitti yakında gelecek dediler (soyut bir kavramı daha soyut bir kavram olan cennet ile açıklıyoruz) bakalım daha neler göreceğiz. En son kurban diyordunuz Hocam. Etler çocukların gözleri önünde lime lime edilip dinlendirildiyse neyi bekliyoruz?
Travmaya devam etmeyi bekliyordum üst paragrafta. İkinci, üçüncü, onuncu bayram günü o evlerde kavurmalar pişecek daha. Yapılan yemeklere sevaptır/şifadır/gelenektir diye bol bol kurban eti katılacak. Bitti mi? Asla! O etler zorla o çocuklara yedirilecek daha. Yemezse menüye dayak bile ekleyebilirler. Böyle aileler sizden uzaktır bilirim ancak ‘’böyle’’ aileler hepimizin içinde yaşıyor. Eti yedin mi? Sonrasında tiksindin mi? Ergenlik çağlarında (yani soyut düşünme becerilerinin yavaş yavaş geliştiği zamanlarda) et yememe, et kokusundan rahatsız olma gibi çocukken asla yapmadığı şeyler gün yüzüne çıkabiliyor. Bunu bir felsefe olarak kurgulamam gerekirse coğrafyamızın bazı vejetaryen/vegan partisi mensuplarının geçmişlerinde ‘’Kan, Kurban, Koku, Kavurma gibi 4K Travma ögeleri olduğunu söyleyebilirim. Elbette hepimiz öyle değiliz. Yarından itibaren bende öyle olmayacağım! Anoreksiya Nervoza ve Bulumia’yı da Bayram Ödevi olarak bırakayım okuyucuya. Araplar böyle zamanlarda ‘’Ğa’ar ömri aleyyik’’ derler. Allah korusun, devam edelim.
Çocuk kesim sırasında ağlıyorsa, erkekse ve hele ki Güneydoğu insanıysa geçmiş olsun. ‘’Erkekler Ağlamaz!’’ diye bir slogan atılıyor ki sormayın. Kız çocuğu olunca da durum değişmiyor. ‘’Kocaman kız oldun, şşşşt!’’ Sonrası bastırılmış duygular, sonrası her yılın o vakitlerine gelince somatik belirtiler, sonrası rutin hastane kontrolleri ve tahlil sonuçları temiz çıkınca ‘’numaradan yapi loo’’ nidaları! Çocuk olmak ayıp değil! Çocuk olmak günah değil! Çocuk kavramı sadece taciz ve tecavüz engelleme konusunda önemli hale gelmemeli bizler için! İnsan biraz kandan, biraz kemikten ve çokça duygudan oluşur. Eti senin kemiği benim diyen babalara hep ‘’peki ya duygusu’’ diye sordum. Cevap alamadım henüz. Çocukta duygu mu olurmuş Hocam (!)
Bazen siz her türlü önlemi alsanız da çocuk bir yerden maruz kalabilir bu yazılanlara. İnternet tarayıcısında konuşulanlar sonucu karşısına çıkanlar, dört gün boyunca izleyeceğimiz sakar kasap videoları, kurbanı değil de parmağını, bileğini kesen amcalar, koşuşturan küçükbaşlar, kırmızı pelerin görmemesine rağmen öfkelenen boynuzlu koca devler göreceğiz. Görmemeleri için uğraşacağız. Televizyonlarınızı balkondan aşağı fırlatabilirsiniz. Aman, kimsenin kafasına gelmesin. Yoksa kan olur, televizyon dışında kan görürse bazı güdüler pekişir. Vahşet, intikam, güç, hırs, öfke, maskeli öfke, daha çok öfke, meşrulaşmış öfke, şiddet eğilimi, eğilimin şiddeti, şiddetin kendisi baş gösterebilir. Gösterilen bu başları kesmek şart, elbette çocuk gözü görmeyen noktalarda!
Çocuklar sosyal öğrenme ile kesici aletlerin kullanımını da bu anlarda öğrenebiliyor. Bıçak nasıl tutulur, damar nasıl bulunur, zafer nasıl kazanılır hep böyle ‘’an’’lardan öğrenebiliyorlar. Ölüm anını izlemesi, o anlarda gelişen titremeye şahit olması, ruhun uçuşup gittikten sonra başsız bir beden kalması çocuk için bir hüküm mücadelesine dönüşebilir. İleride kasap çocuklarının şiddet eğilimlerine dair bir araştırma yapabilirim. Belki doktora zamanlarımda makul olur. Gerçi doktor olursam, beni öldürebilirler. En iyisi gazeteye yazıp çaktırmadan yaşamak!
Yazı uzun oldu, muhtemelen buraya kadar da okumaz kimse, muhtemelen kurbanlıklar kaçmaya başlamıştır. En çok kaçan kurbanlıklar da keçiler olmuştur. Toplumca keçileri şey etmişizdir. Çocukların kurbanlıklar ile uzun süre yan yana kalmasını engellemenin yolu kesimden çok uzun zaman önce kurbanlık alıp aynı ortamda yaşamamak. Kuzumuza bez bağlayıp evde barındırmayalım örneğin. İnsan yan yana kaldığı her şeyle duygusal bağ kurar. Yan yana kaldığı şey canlı bir varlıksa bu duygusal bağ daha da hızlanır. Evcil dostlarımıza selamlar, bol mamalar!
Çağın bu denli bizden bağımsız hareket ettiği zamanlarda bayramları bir travma dönemi değil de kalan kırıntılar ile bağlılık oluşturma, güzel anılar biriktirme gibi alanlar için operasyonel hale getirebiliriz. Kötü çocuklar yetiştirmemek için iyi rol model olmaya ne dersiniz? Çok mu zor? O halde sızlanmaya devam! Ancak davranışı siz gerçekleştirdiyseniz sorumluluğunu da siz almalısınız. Kurbanlıkların bile gözü bağlanırken çocukların şahit olduğu bazı anlarda gözlerinin açık olması başıma yeni sorular üşüştürüyor. Ancak korkmayın, başıma üşüşen her soruyu sizlerle paylaşmayacağım. Bir kısmı da terapistliğin şanına kalsın.
Umarım iyi bir içerik olmuştur herkes için. Umarım bayramların değil de ailelerin problemli olabileceği konusu meşrulaşmıştır. Bayram yalnızlarına bir kitap ve bir film tavsiye edip bitireceğim. Kitabımız "Size hizmetlerimi sunabilir miyim bayım, canınızı sıkmadan?" diye başlayan ve modern insanın, kendi bencillik ve çaresizliklerini adım adım görmek zorunda kalışını ve çelişkilerini anlatan Düşüş olsun. Film için ise aklıma bir klasik geldi. 1957 yapımı Twelve Angry Men (12 Öfkeli Adam) Bayram’dan uzak olduğu için Bayram’a uygundur. Saçma, zamanla anlam kazanır. Herkese güzel bayramlar! Harçlıklarınızı döviz ile almanızı diliyorum. Sebebini bildiğiniz için şu an gülümsüyorsunuz! Kaç dilde bitirelim?
AR: Kullu âmin ve entum bi hayrin, eîd mubârak!
KR: Cejna we pîroz be, ev cejna qurbanê bibe sedama aştî û bratîyê!
ZZ: Roşanê şıma bımbarek bo!