Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (EĞİTİM-SEN) Amed Şubesi 2023-2024 Eğitim Öğretim yılının başlaması ve eğitim alanındaki sorunlara ilişkin basın açıklaması düzenledi.
Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (EĞİTİM-SEN) Amed Şubesi 2023-2024 Eğitim Öğretim yılının başlaması ve eğitim alanındaki sorunlara ilişkin basın açıklaması düzenledi.
Açıklamayı okuyan Amed Eğitim Sen 2 nolu şube kadın sekreteri Songül CAN ŞİMŞEK; “2023/’24 eğitim öğretim yılı, ülkede ve bölgemizde eğitimin karşı karşıya olduğu ve geçtiğimiz yıllar içinde birikerek büyüyen sorunlarının gölgesinde açılmaktadır. Özellikle son birkaç yıldır derinleşen ekonomik kriz soncunda artan fiyatlar okul masraflarını ciddi oranda arttırmış, çocuk okutan ailelerin bütçelerini derinden sarsmaya başlamıştır.
Eğitimin temel sorunlarına yönelik çözümsüzlük politikaları bizzat iktidar ve MEB eliyle yapılan yasal düzenlemeler ve fiili dayatmalar eşliğinde sürdürülmektedir. Siyasi iktidarın eğitim alanında, uzun süredir kendi siyasal-ideolojik hedefleri doğrultusunda attığı adımlar, çeşitli vakıf ve derneklerle iş birliği halinde hayata geçirilen ‘dini eğitim’ merkezli uygulamalar, başta öğrenciler olmak üzere, eğitim emekçileri ve velileri doğrudan etkilemektedir.
Ülkedeki etnik, dilsel, kültürel ve inanç çeşitliliği eğitim programlarında ve ders kitaplarında neredeyse hiç yansıtılmamaktadır. Eğitime erişimde, kız çocukları, mülteci çocuklar, anadili Türkçe olmayan çocuklar, engelli çocuklar ve geçici koruma altındaki çocukların dezavantajlarını ortadan kaldıracak adımlar yıllardır atılmamıştır.
Okullarda, özellikle eğitimde 4+4+4 düzenlemesine geçilmesinin ardından sınıfsal bölünmeler geçmişe oranla çok daha net bir şekilde yaşanmaya başlamıştır. Okullarda aidat veren sınıf, aidat vermeyen sınıf ayrımları yapılmakta, aidat veren öğrenciler fiziksel olarak daha temiz ve daha donanımlı sınıflarda okurken, aidat vermeyen öğrenciler daha az donanımlı sınıflarda ve sağlıksız koşullarda eğitim görmeye zorlanmaktadır.
Mevcut eğitim sistemi okulda ve toplumsal yaşamın her düzeyinde rekabeti, hizmetin bedelini ödemeyi, öğrenci ve velilerin müşteri olarak görülmesini hedeflerken, eğitim sistemi içindeki sınıfsal eşitsizlikler giderek derinleşmektedir. Aynı okul içinde sınıflar, aynı bölgede okullar ve farklı bölgelerdeki okullar sürekli birbirleriyle rekabet içine sokulmuş durumdadır.
Eğitimin bütün kademelerinde eğitimin niteliğini yükseltmek, çocukların özgür ve sağlıklı bireyler olarak yetiştirilmesi için somut adımlar atılması gerektiği açıktır. Ancak siyasi iktidar, bugüne kadar yaptığı gibi, din ve inanç alanı gibi son derece hassas bir konuda “tek din, tek mezhep” yaklaşımıyla hareket ederek okullarda öğrencilere dini ve manevi değerleri aktarmayı kendisine görev edinmiştir. ÇEDES Projesi iktidarın eğitim sistemini siyasal-ideolojik çizgisi ve dini-kültürel ihtiyaçları doğrultusunda biçimlendirme hedefinin son örneği olarak karşımıza çıkmaktadır.
Farklı kimlik, din, mezhep, inanç ve dünya görüşünden insanların gerçek anlamda “eşit yurttaş” olarak kabul edilmesi, devletin bütün kimlik ve inançlara eşit mesafede ve tarafsız yaklaşmasına, günlük yaşamın her alanında okulda, üniversitede, işyerinde, sokakta, farklı kimlik, inanç ve dünya görüşleri arasında ayırım yapılmamasına bağlıdır.
Okulların açılmasına iki hafta kala ders programında köklü değişiklikler yapılması ve din derslerinin sayısının arttırılması sonucu Fen, Matematik, İngilizce ve Almanca branşları başta olmak üzere birçok branşta binlerce eğitim emekçisi norm fazlası durumuna düşmüş, bilimsel demokratik eğitime müdahale ayyuka çıkmıştır.
Türkiye yüzyıllardır dünyanın en etkin deprem kuşaklarının üzerinde ve deprem riski açısındandünyada ilk sıralarda yer almaktadır. Ülkemizin içinde bulunduğu coğrafyada geçmişte çok sayıda yıkıcı deprem olmuştur. Her deprem sonrasında atılması gereken adımların atılmamasının ve yapılan yanlışlarda ısrar edilmesinin bedelini on binlerce insan canıyla ödemiştir.
Deprem felaketiyle birlikte sadece binalar değil, ülkenin yönetim rejimi, ekonomisi, doğaya ve bilime meydan okuyan, tamamen ranta dayalı kentleşme politikaları da yerle bir olmuştur. Böylesine büyük bir yıkımın yaşanmasının asıl nedeninin halkın can ve mal güvenliğini değil, sermayenin ihtiyaçlarını önceleyen rantçı politikaları benimseyen merkezi ve yerel yönetim anlayışı olduğu açıktır. Kayyum rejimi ile de bu politikalar pekiştirilmiştir.
Deprem sürecinde okulların bir kısmı kademeli olarak açılırken, bazıları hiç açılmamış, çocukların okula devam etmesi bir ihtiyaç olarak görülmemiştir. Nakilleri yapılan çocuklar için ciddi bir psikolojik destek süreci sağlanmadığından dolayı çocuklar, okullara uyum sorunu yaşamış ve eğitim sürecine katılamamışlardır. Benzer bir durumun 2023/’24 eğitim öğretim yılı başında da yaşanmaması için gerekli önlemler alınmamıştır.
Deprem bölgelerinde çocuklara sunulması gereken uzun süreli psikolojik destek konusunda yetersizlikler söz konusudur. Bir diğer boyutuyla mülteci çocukların deprem sürecini değerlendirmek önemlidir. Bu çocuklar eğitime erişim konusunda sıkıtılar yaşayan çocuklarken afet sonrası eğitim haklarındaki bu kısıtlılık giderek artmıştır. Kız çocuklarına yönelik şiddet ve istismar vakaları artmış, afet sonrası çocuk işçiliğin artması eğitime erişimi büyük ölçüde engellemiştir.
Geçtiğimiz yirmi yıl içinde bir velinin çocuğu için yaptığı eğitim harcaması katlanarak artmıştır. Eğitime ayrılan bütçenin yetersizliği nedeniyle uzun zamandır kendi ihtiyaçlarını karşılamak zorunda kalan devlet okulları çözümü velilerin cebinde aramaktadır.
İkamet adresine kayıt yaptırılan öğrencilerin velilerinden daha az “kayıt ücreti”ya da “bağış” istenirken, ikamet dışında kalan bir okula kayıt yaptırılan öğrencilerin velilerinden yüksek miktarlarda bağış istenmektedir. Okulun bulunduğu konumda yaşayan öğrenci velilerinin ekonomik durumuna göre daha fazla bağış istenmesi mümkün olabilmektedir. Çocuğunu çevresinden duyduğu bilinen bir öğretmenin sınıfına kaydettirmek isteyen velilerden öğretmen seçimi için ayrıca ücret talep edilebilmektedir. Bunların dışında velilerden ‘ihtiyaç maddeleri’ listesi adı altında ‘A4 kâğıdı, kâğıt havlu, sıvı sabun, tuvalet kâğıdı’ vb. gibi ürünler talep edilmektedir.
Okul hazırlıklarında velilerin en önemli gider kalemini kırtasiye harcamaları oluşturmaktadır. 2021 yılında ilkokula başlayan bir öğrenci için en ucuz zincir marketlerde 233,80 TL’ye alınan kırtasiye malzemeleri, 2022’de 640,25 TL’ye alınabilirken, 2023 yılında en az 1337,85 TL’ye alınabilmektedir. Ortalama fiyatlar burada belirtilen miktarın çok çok üzerinde seyretmektedir. Sadece son üç yılda velilerin öğrenciler için yapmış olduğu kırtasiye harcaması miktarı en az 6 kat artmıştır.
Eğitim ve öğretimde son yıllarda öne çıkan en önemli sorunlardan birisi öğrencilerin okullardaki beslenme sorunudur. Çok sayıda öğrenci okula kahvaltı yapmadan gitmekte, yine birçok öğrencinin okulda yemek yemeden günü tamamladığı ve eve döndüğü görülmektedir. Bu sorun temel ve acilen çözülmesi gereken bir sorundur. Sağlıklı beslenme alışkanlığının çocukların sadece büyüme ve gelişiminde değil, okul başarısı üzerinde de son derece etkili olduğu konusunda çok sayıda bilimsel araştırma vardır. Yetersiz ve dengesiz beslenen öğrencilerin dikkat süreleri kısalmakta, algılamaları azalmakta, zaman zaman öğrenmegüçlüğü ve davranış bozuklukları gelişebilmekte ve benzeri nedenlerden dolayı okul başarıları düşebilmektedir.
Eğitime erişimde sorunlar yaşandığı ve sınıfsal eşitsizliklerin daha önce hiç olmadığı kadar derinleştiği koşullarda semtler, ilçeler, iller arasında okulların alt yapı, olanak, sosyal çevre farkı dikkate alınmadan yapılan bir sınav ve yerleştirme sisteminin varolan eşitsizlikleri yeniden üretmesi kaçınılmazdır. Her öğrencinin istediği okulda, okul türünde eğitim görme hakkı olduğu unutulmamalı, eğitim politikaları bu doğrultuda belirlenmeli ve oluşturulmalıdır.
Genel olarak eğitimin, özel olarak anadilinde eğitimin temel bir insan hakkı olduğu görüşü, dünya çapında kabul görmüş, Başta Birleşmiş Milletler olmak üzere çok sayıda uluslararası örgütün kararlarıyla da kabul edilmiştir. Cinsiyeti, etnik ve dinsel kimliği ne olursa olsun herkes; sadece insan olduğu için, kendini geliştirme, kendini oluşturma hakkına sahiptir. İnsanın var oluşunun ve tüm yönleriyle gelişiminin olanaklı kılınması ancak eğitimin-anadilinde eğitimin kendi başına birincil bir amaç olarak algılanmasıyla mümkündür.
Anadilinde eğitim, çocukların zihinsel gelişimlerinin, öğrenme yeteneklerinin ve sağlıklı bir kimlik edinmelerinin olmazsa olmaz koşullarındandır ve pedagoji biliminin temel ilkesidir. İlköğretim çağına kadar kendi anadili ile dünyayı ve çevresini tanıyan çocuğun, herhangi bir geçiş süreci yaşamaksızın yabancısı olduğu bir dil ile eğitime başlaması, pedagojik açıdan kabul edilmez bir durumdur. Bireylerin kendi anadillerinde eğitim hakkından yoksun bırakılması, çocukluktan itibaren zihinsel gelişimi ve kimlik edinme sürecini olumsuz etkilemektedir.
Köy okullarının yeniden açılması için gerekli altyapı hazırlıklarını yapması için nasıl bir planlama yapıldığı ve ne kadar kaynak ayırdığı konusunda hiçbir somut bilgiye ulaşılamamaktadır. Açılacak köy okullarında öğretmen ve yardımcı personel istihdamı konusunda kadrolu ve güvenceli istihdam politikalarının benimsenmesi önemlidir. Eğitim öğretimin düzenliliği ve sürekliliği açısından köy okulları başta olmak üzere, hiçbir eğitim kurumunda geçici ya da güvencesiz istihdamdan kesinlikle uzak durulmalıdır.
15 Temmuz sonrasında tüm kamuda olduğu gibi eğitim alanında da sözlü sınav/mülakat üzerinden kullanılarak sözleşmeli öğretmen atamaları yapılmaya başlanmıştır. Öğretmen atamalarında mülakat uygulamasında ısrar, liyakatin adım adım terk edilerek, yerine sadakatin gelmesine neden olmuştur. Sözleşmeli, ücretli ya da başka bir ad altında yapılan öğretmenlik uygulamalarının tamamına son verilmelidir. Ancak yıllardır fiilen uygulanan ücretli öğretmenlik gerçekliği önümüzdeki temel sorunlardan birisi olması nedeniyle eşit işe eşit ücret hakkının ve tüm özlük mesleki hakların bütün öğretmenler için uygulanması gerekmektedir.
Kamu hizmetlerinin sürekliliği, düzenliliği ve halka daha nitelikli olarak sunulması için eğitimde her türlü güvencesiz istihdam uygulamasından derhal vazgeçilmeli, ataması yapılmayan öğretmenler sorunu kalıcı olarak çözülerek herkese kadrolu ve güvenceli istihdam sağlanmalıdır.
Eğitim kurumlarında çalışan mesai arkadaşımızın son derece kötü ve sağlıksız koşullarda çalışmak zorunda bırakılması, düşük ücret ve sınırlı sosyal haklara sahip olmaları kabul edilemez. Bu konuda daha fazla mağduriyet yaşanmaması için hiçbir eğitim kurumunda geçici, taşeron, ücretli, sözleşmeli, TYP’li vb gibi hangi adla olursa olsun geçici istihdam uygulaması yapılmamalı, kadrolu ve güvenceli istihdam politikası benimsenmelidir.
Sonuç olarak eğitim sistemini, çocuklar ve gençler için okurken mutlu, gelecekleri için umutlu olacakları bir eğitim ortamı sunmaktan çok uzaktır. Her yıl katlanarak artan ve kalıcı çözüm beklenen eğitim sorunlarıyla başlayan yeni eğitim yılı öncesinde ne öğrencilerin ne velilerin ne de eğitim emekçilerinin beklentilerinin karşılandığını söylemek mümkündür.
Her geçen gün daha fazla piyasa ilişkileri içine çekilen, her adımın paralı hale geldiği bir eğitim sisteminde öğrencilerin, velilerin ve eğitim emekçilerinin taleplerini gerçekleştirmenin tek yolu, herkesin eğitim hakkından eşit koşullarda ve parasız olarak yararlanmasının sağlanmasıdır. Ancak bu temel koşulun sağlanması için eğitim harcamalarının tamamı devlet tarafından karşılanmalı, bütün eğitim kademelerinde öğrencilere ücretsiz yemek hizmeti sunulmalıdır.
Eğitim, siyasal iktidarın ve bir bütün olarak devletin ekonomik ve demokratik talepleri karşılaması için zorlandığı, eğitim hizmetinin herkes için eşit, parasız, nitelikli ve ulaşılabilir olmasını ifade eden bir kavramdır. Bir ülkede herkesin eşit koşullarda yararlanabileceği bir eğitim hakkından bahsedebilmek için eğitimin fiziksel ve ekonomik yönden de erişilebilir olması gerekir. Eğitime erişim hakkını düzenleyen her türlü ulusal/uluslararası yasa/sözleşme, devletlere bu hakkın ayrım yapılmaksızın sağlanması yükümlülüğünü getirmektedir.
Çağdaş ve nitelikçe yeterli bir eğitim hakkından bahsedebilmemiz için eğitim; herkesi kapsamalı, yeterli sürede verilmeli, yaşam boyu ulaşılabilmeli, kamusal bir anlayışla parasız olmalı, içeriğinin çağdaş, bilimsel ve laik olmalı, resmi dil yanında diğer ana dillerde de yapılabilmelidir. Okullarda verilen eğitimin içerik bakımından dini değil, bilimsel esaslara dayalı olması, eğitimin gerçek anlamda laik ve demokratik bir yapıda örgütlenmesi için tüm emek ve demokrasi güçleriyle birlikte mücadelemizi sürdüreceğimiz bilinmelidir” ifadelerine yer verildi.